Sosyal Demokrasi ve Terörizm

sosyal demokrasi

Sosyal demokrasi kavramı, Tübitak Bilim ve Toplum Başkanlığı Ansiklopedik Bilgiler bölümünden, şu şekilde tanımlanmıştır: Devrim yerine parlamenter siyasetin, pazar ekonomisi yerine devletçi ekonominin, bireysel özgürlük yerine toplumsal özgürlüğün, hukuksal eşitlik yerine siyasal eşitliğin ve performans yerine dayanışmanın ikame edildiği siyasal ideoloji sosyal demokrasi olarak tanımlanabilir. (https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/sosyal_demokrasi)

Bu tanım, sosyal demokrasi kavramının belki de en öz tanımıdır. 

Melez Bir İdeoloji

Sosyalizmin amaçlarının devrim ile gerçekleştirilmesinin istisnai bir durum olduğunu görmelerine rağmen, devrim inatlarından vazgeçmemekle birlikte, liberalizmin yükselişi ile ideolojilerinin karşı konulamaz şekilde tarihin çöplüğüne gitmesinin kaçınılmaz olduğunu gören sosyalist ideologlar, ara bir formül buldular. Genetik olarak sosyalizme bağlı ama görünüşte liberal hukuk anlayışına uygunmuş gibi bir takiye yoluna başvuran sosyal demokrasinin mucitleri, aslında hiçbir zaman hukuku ön plana almamışlardır. Zira sosyal demokrasi anlayışının hukukun üstünlüğüne önem vermeleri, tüm ideolojilerinin çökmesi anlamına gelecektir. Örneğin Marx, "olmazsa olmaz hakların tanınması" için 1875 İşçi Hareketleri olaylarında, sendikal mücadele ve işçi eylemleri ile saldırgan ve mücadeleci (devrimci) bir yol izlemeyi ön görmüş iken, Marx'ın planladığı her şey, işçiler tarafından seçimler yoluyla elde edilmiştir. Sosyalistler ve Marksistler açısından pratikteki yaşanan bu şok, Almanya'da Sosyal Demokrat Partisi'nin kuruluşunun da ilk adımlarının atılmasını sağlamıştır. 

sosyal demokrasi

Neden Hukuk Değil De Siyaset?

Çok fazla tarihi ayrıntıya girmeden, süreç içerisinde gelişen ve gelinen son noktada, sosyal demokrasi devrimci kodlarından çok da büyük ödünler vermemiştir diyebiliriz. Bu nedenle bugün kemikleşmiş bir şekilde oturan sosyal demokrasi anlayışının temelinde yer alan "hukuki eşitlik değil siyasi eşitlik" kuralı, sosyal demokrasinin vazgeçilmez unsuru olmuştur. Peki neden?

Çünkü sosyal demokrasi; aynı kökten beslendiği sosyalizm, komünizm, Marksizm gibi ideolojilerin devrimci, üstten inmeci, seçim çalışmaları ve sonuçlarını beklemeye vakti olmayan, en kısa yoldan devleti ve üretim araçlarını ele geçirme karakterinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Ve hukuk, bu amacın önündeki en büyük engeldir. Çünkü hukuk, her türlü belirlenmişlikten arınmış bir adalet anlayışından doğan "eşitliği" savunuyor ve bu sosyal demokratlara "zaman kaybettiriyor"du. Sosyal demokratların bir çok siyasi fikirleri "hukuki/legal" değildi. Sosyal demokratlar her ne kadar devlet yönetimini ele geçirdiklerinde, kendi siyasi fikirlerinin "legalleşeceğini", hukuku buna göre inşa edeceklerini söyleseler de hiçbir sosyal demokrasi yanlısı iktidar, böyle bir girişimde bulunmadı aksine, kendileri gibi başka bir siyasi hareket iktidar olmasın diye daha otoriter yönetimler sergilediler.

Sosyal demokratlar her ne kadar söylemeseler de uygulamalarında değişmeyen kurallarından biri de; "amaca hizmet ediyorsa, sosyal demokrasi üzerine inşa edilen parti programının amaçlarına uygun ise, her şey hukukidir/hukuki olmak zorundadır; eğer hukuka aykırı olarak görülüyor ise bu kabul edilmemelidir" kuralıdır.

Bölüştürücü Demokrasi

Dünyada kabul gören "çoğunlukçu demokrasi" kuralına sosyal demokratlar, "çoğulcu demokrasi" kavramıyla karşı çıkmaktadırlar. Çünkü sosyal demokratlar, dünyadaki bir çok ülkede çoğu zaman azınlıkta kalan görüşü temsil ediyorlardı. "Çoğunluğun dediği olur" kuralını reddeden, azınlıkların kültürel ve siyasi haklarının tanınması ile oluşturulan bir konsensüse dayalı "hayalci" bir demokrasi anlayışını ateşli şekilde savunuyorlardı. Ama tabi ki her zamanki gibi pratiğe yani icraata durum hiç de öyle yansımıyordu. İnsanları işçi-memur-işveren-bürokrat-burjuva-patron gibi söylemlerle bölen sosyalizmi örnek alan sosyal demokratlar, başladılar toplumdaki herkesi bölmeye, ama bölünme ekonomik olmakla sınırlı kalmadı, sosyal demokratlar sosyalisitlerin dahi ibretle baktığı bir bölüştürmeye gittiler. Milliyetten din ve mezhep ayrımcılığına, cinsiyet ayrımından aynı cins içerisinde farklı tandanslar üretmeye, halk-vatandaş ayrımından hemşericilik gibi feodal ayrımlara kadar bölüştürmede sınır tanımadılar. Bölüştürdükçe, bölünenleri diğer benzerleri ile aradaki sınırları sert, kalın ve geri dönülmez şekilde bir cizgi ile ayırıyor diğer yandan da istisnasız böldüğü her bölüme "sizi en iyi biz temsil ederiz, sosyal demokrasi şemsiyesi altında toplanın" mesajını vermeyi / baskısını yapmayı da ihmal etmiyorlardı. İşte yukarıda verilen tanımda bulunan "performans yerine dayanışma" kuralı da bunun içindi. Zira bölüştürüp, dayanışma adı altında kendi sancağı altında toplamaya çalışmak, sosyal demokrasinin karakteristik özelliğidir.

sosyal demokrasi

Terörizm Ne Alaka?

Sosyal demokratlar o kadar bölüştürdüler ve doğal bölüşümleri dahi (cinsiyet, ırk, halk, milliyet vs.) o kadar çok körüklediler ki kaçınılmaz son yaşandı: Kaos.

Dünyada tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde bulunan "kadın-erkek" ayrımını engellemek ve kadınların haklarının erkekler ile eşitlenmesini sağlamak amacıyla ortaya çıkan "feminizm", bugün klasik Nazi metotlarını (algı yaratma, yalan haber, iftira vs.) hiç çekinmeden uygulayan hatta bu metotları kendisinin ayrılmaz bir parçası haline getiren "feminazi" olarak kodlanmıştır. Feminizm tarihine bakın, feminizmi feminaziye eviren her dönemeçte sosyal demokratların kışkırtması bulunmaktadır.

Ülkemiz açısından düşündüğünüzde, bölücü terör örgütü PKK'nın siyasi kanadı olduğu tartışmasız olan DEM Parti'nin ilk prototipini (HEP-DEP) TBMM'ye kendi listesinden sokan partinin isminin Sosyaldemokrat Halkçı Parti olması sizce tesadüf müydü? 

Sosyal Demokratlar Terörist Mi?

Bu belirleme büyük bir hatadır ve bu yazımızdan kesinlikle bu anlam çıkmaz. Ancak yukarıda izah edilmeye çalışıldığı gibi sosyal demokratlar, devamlı suretle azınlıkta olmaları, hararetle savundukları "çoğulcu demokrasi"nin de hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini çok iyi bildiklerinden; çoğunluğu elde etmek ve devlet mekanizmasını ele geçirmek (hükümet olmak) için her yolu mubah görmektedirler. Bu nedenle, marjinal grupları bünyesine katmak istedikleri gibi hukuken terör faaliyeti olarak tespit edilen fiilleri gerçekleştiren kişilerin/grupların/kitlelerin parti bünyesine katılmasını sağlamak için, sloganist siyasi söylemlerle ılımlı görünmekten hiç imtina etmemişlerdir. Yukarıda verilen tanımda belirtilen "hukuki değil siyasi olanı" tercih etmelerinin nedeni de budur.

Sosyal demokratlar terörist değildir ve bunu kimse savunamaz. Ancak dünyanın her yerinde sosyal demokratların, bölgesel ya da küresel düzeyde "terör faaliyetinde" bulunan bir çok grupla iç içe olmaları da tesadüf değildir. Bu tehlikeli sularda yüzen bir çok sosyal demokratın uğradığı kaçınılmaz son nedeniyle, sosyal demokratların bu geleneksel girişimlerinden de vazgeçmemeleri, terör örgütlerinin de bu açığı çok iyi kullanmalarına neden olmuştur. Sosyal demokratlar kendi amaçları için hareket ederek siyaseten bir başarının peşinde giderken, terör gruplarının bu "yapısal sosyal demokrat açığı"nı kendi lehlerine kullanarak sosyal demokratları hiç de istemedikleri bir çizgiye çektiler. Hele bir de ortada devrimci, sosyalist, komünist fikirlere sahip bir terör örgütü var ise, sosyal demokratlarla aynı kökten beslenmeleri nedeniyle kaynaşmanın dozu artıyordu.

Ne Yapmalı?

Bugün gelinen noktada, sosyal demokratların temel ilkelerinden vazgeçmedikleri, kısa ve orta vadede de vazgeçmeyecekleri bir gerçektir. Sosyal demokratlar son yüzyıldır, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bu ilkelerinden vazgeçeceklerine, yaptıkları illegal girişimleri siyasi söylemlerle kotarmaya çalışmaktadırlar. 

Genelde dünya siyasi tarihi, özelde Türk siyasi tarihi; sosyal demokratların bu "hukuka karşı siyaset" kutuplaştırma girişimlerinin sonucunu canıyla ödeyen insanların hayat hikayeleri ile doludur. Örneğin 2. Dünya Savaşı'nı çıkaran ve Kissinger'ın deyimiyle "Kıyamet Makinası"nı çalıştıran kişi Adolf Hitler, bir 'Nasyonal Sosyalist'ti. Ve demokratik yollar ile ülkenin yönetimini ele geçirirken devamlı "sosyal demokrat" söylemlerde bulunuyordu. Hitler; ayrıştırmanın en dibine inmiş, Alman ırkçılığı ile sosyalizmi harmanlamış, diğer tüm toplamların da ancak Nasyonal Sosyalizm (Nazizm) yönetimi altında huzur bulacaklarını savunmuştur.

Sosyal demokratlar, tüm bu gerçekler önlerine konulduğunda "liberalizm, bugünkü gücünü bize borçlu, biz olmasaydık ve diğer komünal sistemlerden daha uzlaşmacı bir tavır takınmasaydık dünya, şu an hâlâ sınıf çatışmaları ile uğraşacaktı ve kaos her yerde var olacaktı" benzeri savunma yapmaktadırlar. Bu savunma ile aslında sosyal demokratların, "gerçek" ve "doğru" kavramlarını yanlış temeller üzerinde yükselterek, esasen kendilerinin içinde bitmeyecek / bitmesi mümkün olmayan bir kaosa sürüklendiklerini göremedikleri, açıkça ortadadır.

Yapılması gereken; komünal sistemlerin (dolayısıyla sosyal demokratların) de büyük önem verdiği tarihsel gerçeklikle yüzleşmek, öz eleştiri vermektir ancak işlerine gelmeyince tarihsel gerçeklere karşı bile kör ve sağır olan sosyal demokratlar, bu zorunluluğu şiddetle reddetmektedirler.  Büyük bir inatla aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar elde etmeyi bekleyen sosyal demokratlara karşı tarih her tekerrür ettiğinde, bu sefer seleflerinin klasik sloganist söylemlerini tekrar etmekten öte gitmemektedirler. Ve bu nedenle de hep azınlıkta kalmaktalar, azınlıkta kaldıkça da aynı yöntemleri daha sert şekilde uygulamaktadırlar.

Sosyal demokratların bu kısır döngüden bir an önce çıkmaları, atmaları gereken ilk adımdır.

10/09/2025, 03:12
No similar post found.