Feminzim'in ve özellikle post-modern feminzm veya daha doğru ifadeyle, postmodernizm ile yine her zamanki gibi strateji, kavram ve şekil değiştiren feminizmin, 21 yy'da ulaştığı noktada en doğru ismi; “Feminazi” kavramı ile karşılanabilmektedir. Feminazi kavramı, her ne kadar bir radyo programındaki bir söylemle ortaya çıksa da aslında, malumun ilanı ve durum tespiti niteliğinde “şok etkisi” yaratan bir kavramdır.
17 yy'dan bu yana, devamlı suretle kavramını (geliştiren değil) değiştiren feminizm bugün; çıkış noktasının çok uzak bir noktasında, tarih boyu hangi fiil, yasa ve sosyal olayı eleştirdi ise kendine bunları mübah gören bir hale gelmiştir. Aktivizm adı altında “anarşizme”, tekamül/şartları olgunlaştırarak amaca ilerlemeden “devrimciliğe”, ayrımcılık karşıtlığından “ayrımcılık savunuculuğuna”, tüm algıları ortadan kaldırma ülküsünden “algı yönetimine”, şiddet karşıtlığından “tek yol şiddet” söylemlerine evrilen feministler neticede, feminizmi nazi yöntemleri ile bir araya getirmişlerdir.
“Kadın Erkek Eşitliği” söylemini bir kenara atıp, “erkeksiz bir hayat” ideasını kendine amaç edinen feminzmin bu iddialı tutumu, hayalperest/duygusal olduğu kadar, aynı duygusallık oranında saldıgan ve deviren, yıkıp geçen bir devrimciliği doğrumuştur.
Düne kadar cinsiyet eşitliğini nihai hedef olarak gören feminist hareket bugün, cinsiyeti ortadan kaldırarak “erkeksiz dünya” amacına, bu noktadan başlamıştır.
Feminist ideologlar ve onların etkisinde kalan hatta kaldığını dahi bilmeyen bir çok düşünür, cinsellik, cinsel kimlik ve cinsiyet kimliği gibi kavramlar türeterek, “insan cinsi”ni yeniden ama kendilerien göre fakat ne olursa olsun amaca uygun şekilde tanımlamaya kalkmışlardır.
İnsan cinsiyle ilgili yüzlerce kavramdan sadece birini, “cinsiyet kimliği”ne bu yazımızda değiniceğiz.
Düne kadar cinsel kimlik kavramından hiç rahatsız olmayanlar, her ne olduysa, 19 yy'ın son çeyreğinde, bu kavramdan rahatsız olmaya başlayarak, kargaşa yaratmaya başladılar. Zamanın önünde düşünen bir çok düşünür, “feminist hareket ile sermaye ve siyasal çıkar” bileşkesini ve bu bileşkenin ileride “aile, toplum, millet ve hatta devlet” gibi kavramları yıkmaya çalışcaklarını yazmışlardı. Bugün gelinen noktada, bu yıkımı açıkça söylemekte hatta bağırmakta/savunmakta olan feministler, bu uğurda tüm aykırı, anarşist hatta terör örgütleri ile işbirliği yapmakta, bir beis görmemektedirler.
Cinsiyet kimliği kavramı, insanın doğuştan doğal olarak atanan cinsiyetinden farklı veya aynı olsun olmasın, hissettiği kimliği ifade etmektedir. Yani bir erkeğin, doğumsal olarak erkek olması cinsel kimliğine, erkeklere veya kadınlara yahut her ikisine de hatta hiçibirine de ilgi duymaması, cinsiyet kimliğine yönelik bir tanımlamadır.
Cinsiyet kimliği kavramının pompalanması ile konu, yetişkinleri de aşarak, çocuklara sirayet etmiş, “trans çocuklar vardır” formülü ile bu noktaya ulaşmıştır.
Tıbbi bir çok veri doğrulamaktadır ki, insanların en fazla sadece % 5'i, cinsel kimlik bozukluğu ile doğmaktadır. Yani insanların sadece % 5'lik bir kısmını ilgilendiren bu “fiziki” durum, daha çocuk yaştaki bireylere dayatmalarla, % 5'lik oranı artırmak amacıyla “manevi/iç dünyaya” dair bir konu haline getirilmeye çalışılmıtır. Daha çok kız çocuklarına eşcinsel kimlik baskılanırken, erkek çocuklarına eşcinsel ve trans kimlik baskılanmaktadır.
Feminzmin 19. yy'da en büyük başarısı, LGBT örgütlerini hem körükleme hem de karşıt durma gibi anlaşılmaz bir tutumla, LGBT'nin “bulaşıcı bir hastalık gibi” yayılmasını sağlamasıdır. Böylece cinsel kimlik, cinsiyet kimliği, cinsellik gibi kavramların, feminizm tabanlı olmayan hatta birebir feminizm ile zıt gibi görülen platformlarda da tartışılmaya başlanması, günün sonunda feminzmin çıkarlarına hizmet etmiştir.
Eşcinsel erkekler, eşçinsel kadınlar, daha çok erkekten kadına yönelen trans bireyler gibi doğal yaşamı bozan bireylerin sayısının çoğalması ile direkt olarak aile yapısı bozulmuştur. Aile kuran, çocuk sahibi olan insanlara, “ikinci sınıf insan” muamelesi yapanları sonuna kadar destekleyen feminst akım, diğer yandan da kurulu aileleri yıkmak ve “kadın hakları” başlığı altında bir çok cinsiyet ayrımcılığına neden olan yasaları dayatarak, boşanmaların önünü açmıştır. Boşanan kadınlara “öz benliğine dönmüş/aydınlanmış birey” muamelesi yapan feministler, bu hayalci, anti-realist düşüncelerinin baskısıyla, karşı oldukları erkeklerin fiillerini dahi aşarak, birer Gestapo Subayı haline gelmişlerdir.
Bir dönem “kadın cinayetleri” üzerinden yapılan feveran bugün “kadınların işledikleri cinayetler” üzerinden koparılarak, her katil kadının aklanması için yasaların altı oyulmaya çalışılmaktadır. Ancak faili de maktulü de kadın olan cinayetlerin de son yıllarda pik yapması, feminazistleri kendi çıkmazları ile yüzleşmeye itmiştir.
Adalet, öyle bir kavram ve hissiyattır ki, başına veya sonuna, ister “pozitif” ister “öngörülebilir” getirin, her türlü ayrımcılık karşısında bozulmaya yüz tutar. Kadına yönelik şiddet üzerinden kadına yönelik pozitif ayrımcılık kavramını türeten feminazistler ve onların dalkavukları, bugün yaşanan kaosu tanımlamakta dahi güçlük çekmektedirler. Çünkü bugün tüm dünyada modern hukuk sistemleri, artık geri adım atma zamanı geldiğini kabul eder iken feminazistler, kendi kusurlarını görmezden gelmekte ya da daha doğru tanımla, kendilerini “tanrıça” olarak gördüklerinden, yaşananların “kazanım” olduğunu dahi ileri sürebilecek bir ruhi dengesizlik içerisinde debelenmektedirler.
İşte, cinsiyet kimliği gibi bir kavram ortaya atılarak, feminazi amaçlarına uygun yorumlarla geliştirilen sözde özgürlüklerin, esasında birer sapkınlık olduğu, bugün her akıl sahibi tarafından anlaşılmaktadır.
Bu gidişata ilk sert tepki, tüm dünyada feminazilerin sermaye ve baskı-menfaat grupları ile ittifak ederek düzenledikleri/dayattıkları “İstanbul Sözleşmesi”nden, bir çok devletin hızla çekilmesi ile gerçekleşmiştir. Zira devletler, aile yapısını bozan bu feminazist hareketin, aile yapısından sonra devlet yapısını da bozarak, anarşizm üzerinden teröre kaydığını tespit etmişlerdir. Sermaye için “tütekim ordusu”, çok uluslu şirketleri için “müşteri” konumuna indirgenen birey; cinsiyetsizleştirilip ailesizleştirilerek, hiçbir amacı olmayan / amaçsızlaştırılan ve sadece tüketen, cinsel ilişkiye giren ama üremeyen ve planlanan sistemin dayattığı her şeyi yapan insanımsı bir yapıya dönüşmesini baskılayan feminazist ve müttefiklerinin, dayatması altındadır.
Cinsel kimlik kavramınını deforme edip, cinsiyet kimliği diye bir kavram ortaya atarak feminazistlerce ulaşılmak istenen amacın, tam da bu nokta olduğunu söylemek, acı ama görülmesi gereken bir gerçektir.
Yazar: Bayram-Yuksekkaya - 7 minutes 41 seconds
Feminzm akımının güç kaybetmeye başladıkça daha da sertleşip Feminazi haline geldiğine tüm dünya şahit oldu. Gelinen noktada, Feminzmin Erkek Düşmanlığı ile eşdeğer hale geldiğini söylediğimizde, bizi eleştirenler...
MoreYazar: Bayram-Yuksekkaya - 2 minute
İngilterede büyük bir holdingin yakınında bir kambur, köşeye kurulmuş bir büfede döner satmaktadır. Holdingin sahibi de her sabah ve akşam gelip geçer iken kambura, günaydın kambur, iyi akşamlar kambur, nasılsın k...
MoreYazar: Bayram-Yuksekkaya - 2 minutes 59 seconds
Ümit Özdağ tutuklandı. Neden? Mercek altına alalım. Ankarada bir restoranda akşam yemeği yerken, restoranın yakınındaki tüm yollar kesilerek gözaltına alındı. Gerekçe: Cumhurbaşkanına Hakaret!! Soruştur...
More